Klinik Psikolog Amber Dalmaz Urfalı
Bir kadının çocuk sahibi olmasıyla birlikte edindiği “annelik” rolü, zaman içerisinde arkadaşlık rolüyle karışabiliyor. Eski bir İngiliz atasözü, “bir kuşak ağaç diker, bir sonraki gölgesinden faydalanır” der. Annelerin çocuklarıyla kurdukları ilişki de bu sözün içeriğine benzer olmalı belki de.
Günümüzde pek çok anne, çocuğuyla arkadaş olmak istediğini belirterek, onunla ne kadar yakınlaşacağını bu şekilde ayarlayabiliyor. Bir annenin kendi yaşamıyla ilgili bir arkadaşıyla yapacağı sohbeti 15 yaşındaki kızıyla yapmayı seçmesi, çocuğunun okulda neler yaptığını ayrıntısıyla öğrenmek ve kendisinin gün içerisinde ne yaptığını anlatmak istemesi gibi örnekler duyabilir ya da görebiliriz. Peki bu iletişim tarzı ne kadar “sağlıklı”?
Belki de öncelikle arkadaş olmak ve arkadaşça olmak arasındaki farklılık netleşmeli. Bir annenin, çocuğunu bir şey anlatırken merak ve ilgiyle dinlemesi, duygusal olarak ona eşlik etmesi ve çocuğunun ihtiyacını gözeterek hareket etmesi, “arkadaşça” ve ahenkli bir tarz olarak değerlendirilebilir. Buna karşın “arkadaş” olmak, birbirinin yaşamından sürekli haberdar olmak isteyen, karşılıklı “sırları” olan, birbirine akıl veren anlamına gelir. Bunun da anne-çocuk ilişkisinde ne ölçüde yaşanabileceği tartışılabilir. Çocuklar, ebeveynlerinin duygusal eşliğine, paylaşımına ihtiyaç duyar; bir yandan da bunlar sayesinde büyüyüp gelişirler. Bu süreçte, ebeveynlerin duygusal ihtiyaçlarının çocuklarının önüne geçmemesi beklenir. Yani, bir çocuğun annesinden beklediği eşlik ihtiyacını, annesinin kendi yaşamında yakın bulduğu yetişkinlerce karşılaması kulağa daha uygun gelmektedir. Annenin yakınlık ihtiyacını uzun süreli olarak çocuğundan karşılamaya çalışması, çocuğun sahip olduğu rolleri karıştırmasına, kaygı düzeyinin artmasına neden olabilir.
Aslında çocuklar, okulda ve sosyal yaşamda, kendi ihtiyaçlarına yönelik ilişkiler kurabiliyor; arkadaşlarıyla temas edip, bu temaslardan beslenebiliyorlar. Yani çocuklar arkadaşlık etme ihtiyacını, ailelerinin dışındaki kişilerle olabildiğince karşılıyorlar. Aile içerisinde ihtiyaç duyduklarıysa, destek istediklerinde bunu verebilecek olan bir ebeveyn. Bir anlamda, ebeveynin, gölgesinden yararlanabilecekleri bir ağaç gibi olması, onlara kendilerini, daha güvende hissettirecektir.
Bu konuda anneler açısından önemli noktalara göz atalım:
- Annelerin, çocuklarıyla kurdukları ilişkinin yakınlığını değerlendirmeleri önemli. Peki anneler, çocuklarıyla yakın ilişkiler kurmayacak mı? Elbette kurarlar ve kurmalıdırlar. Burada, çocuklarıyla oluşturdukları sınırın esnekliği önemlidir. Bir annenin, çocuğun sahip olduğu ihtiyaca göre, kendi sınırında esnemesi elbette çok önemli. Buna karşın, kurulan ilişkinin sınırı, çocuğun ihtiyaçları göze alınarak esnetilebilir.
- Bir çocuk, kendi ihtiyaçlarını belirlemesinde ya da karşılamasında ona eşlik etmek isteyen bir yetişkine oldukça yön gösterici olabilir. Örneğin, çocuklar, kendi yaşamlarıyla ilgili ayrıntıları kendileri tercih ettikleri oranda ebeveynleriyle paylaşabilirler. Bu noktada ebeveynlerin zorlayıcı olmaktan uzak durmaları ve çocuklarının onlardan ne bekleyerek bunu paylaştıklarını izlemeleri daha tercih edilir bir yaklaşım.
- Ebeveynlerin de yaşamdaki ihtiyaçlarını olabildiğince sağlıklı ve doyum alarak karşılamaları önemli. Anne babanın kendi arkadaş çevreleri, ilgi alanları ve düzenlerinin var olması ve bunların onlara “iyi gelmesi”, ihtiyaçlarını olabildiğince karşıladıklarının göstergesidir. Bu durumda, ebeveynlerin bu gibi ihtiyaçlarını, çocuklarıyla karşılama istekleri olmayacaktır. Yani ebeveynlerin kendileri için bir şeyler yapmaları, dolaylı olarak çocukları için bir şeyler yapmaları anlamına gelecektir.