Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin,
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Özdemir Asaf
Belki de bütün bir yazı, şairin dört satırda anlattığını anlatamayacaktır. Bilimin gücü de henüz “Aşk”ın bilinmezlerine tam bir yanıt bulamamıştır. Aşk nörobiyolojik bir etkileşim sonucu mu yaşanır? Yoksa farklı bilinçaltı dinamiklerin etkisi mi vardır? Bilinçaltı deyince hemen aklımıza Freud gelir, ne demiştir aşk için? Ona göre her yeni aşk, ilk aşkın yeniden bulunması, anımsanmasıdır. Başka bilim adamları da aşkı çeşitlendirmiştir. Arkadaşçası, tutkulusu, oyun gibi olanı, sahiplenicisi… Farklı baharatları çağrıştırıyor değil mi? Siz de bir düşünün bakalım sizin aşkınız hangisi? Kırmızı biber gibi tutkulu mu, yoksa karabiber gibi hapşurtan cinsten oyuncu mu? Ya da tuz gibi çok eklerseniz tadı kaçan sahiplenicisinden mi? Ya da hem tatlı hem de tuzlu ile iyi gider cinsten tarçın tadında arkadaşçası mı? Eh sonuç olarak ne diyelim, aşk olsun tadı damağınıza göre olsun!
Aşk, kimilerine göre eksikliktir. Bir diğerini tamamlamak, diğeriyle tamamlanmaktır. Kaybettiğimizi sandığımız parçalarımızı bulmuşçasına, aradaki farkı yok etmek, iç içe geçmek, onunla “bir” olmak isteriz. Hepimizin kendisinde eksikliğini hissettiği parçaları farklıdır. Bu yüzdendir ki aşık olunan kimse, o büyüleyici etkisini sadece ona aşık olanın üstünde gösterir. Çok söyleriz, “Sanki onu yıllardır tanıyormuşum gibi…”; “Onu gördüm ve ondan bir daha ayrılamayacağımı anladım.”; “Aramızda bambaşka bir çekim var.”; “Beni ona bağlayan ne var çözemiyorum.”… Çok da duyarız: “Aman ne buluyorsun onda?”; “Dost acı söyler arkadaşım, bu kadın/adam sana göre değil, sana acı çektirmekten başka işe yaramıyor!”; “Bırak şunu gitsin ya ne var bu kadar anlamadım.” gibi cümleleri… Nafiledir. Çünkü aşk tıpkı bir ayna gibi bizi bize yansıtır. Nasıl aynalara baktığımız önemli burada. Bizi bize, seni sana yansıtan aynanın, senin gerçekliğini nasıl yansıttığı önemlidir. Kendimizi keşfetmek için aynalanmaya ihtiyaç duyarız. Bu tıpkı bir bebeğin annesine baktığında gülümseyen bir yüzle karşılaşıp değerli hissetmesine benzer. Aşık olunan kimse de bizim kendi değerimizi, özgüvenimizi, sevilirliğimizi bize yansıtır. Biz onun tuttuğu aynada kendimizi keşif yolculuğuna çıkarız. Aynı şekilde biz de onun için bir aynayızdır. Önemli olan, bize, bizi eksik, güvensiz, mutsuz hissettiren aynalardan ne beklediğimizdir? Çoğu zaman anlamakta zorlandığımız da bu olur.
Sonuçta aşk, iyilik için, güzellik için, insan için vardır. Gerçek aşkta, aşık olunan; çöllerde kalabalıklara, uçsuz bucaksız denizlerdeki eşsiz bir balığa benzer, hem hastalık hem sağlık gibidir. Bize en karanlık ve istemediğimiz, aynı zamanda da en iyi ve güzel taraflarımızı gösterir. Bu yüzden de bize özeldir. Bazen kimse anlamaz. Yeni bir yıla aşkla başlamak ve devam etmek dileğiyle…