Klinik Psikolog Pınar Şakiroğlu Yılmaz
Yaşamımızın temelini oluşturan ve karşılandıkça bizi büyüten, geliştiren ihtiyaçlarımız vardır. Bu ihtiyaçların en başlıcaları; yemek yemek, su içmek, uyumak, cinsellik, sevilme, ilgi görme, takdir edilme, başarılı olma, kendini koruma… gibi ihtiyaçlardır. Bu temel ihtiyaçlar hepimiz için ortakken; bir de kişiden kişiye göre değişebilecek ihtiyaçlarımız söz konusudur; kitap okumak, resim yapmak, seyahat etmek… Bu ihtiyaçlarımızın farkında olarak, uygun yollarla karşılamamız –ki hepimizin bunu yapabilme gücü vardır- bizi rahat ve mutlu hissettirir.
Bu ortak ihtiyaçlardan bir tanesi olan “başarılı olma” ihtiyacının karşılığı var olduğumuz yüz yıla, bulunduğumuz topluma, kültüre göre değişkenlik gösterecektir. Başarılı olma kavramına karşılık gelen anlam; insanın var olan potansiyelini ve mevcut özelliklerini ortaya çıkarmasıdır. İnsan potansiyelini ortaya çıkarmalıdır, kendini ortaya koymalıdır ki kendini gerçekleştiren bir birey olabilsin. Bu ihtiyacının nasıl karşılandığı tıpkı diğer ihtiyaçlar da olduğu gibi kişiden kişiye göre değişecektir. Örneğin yemek ve uyku gibi ihtiyaçlar için nasıl bazılarımıza 3 öğün yemek ve 7 saat uyku yeterli geliyorsa; bazılarımız için bu oranlar değişecektir; herkesin ihtiyacının karşılandığı miktar farklı olacaktır. Ancak şunu söyleyebiliriz ki; günde 1 saat uyku ve 1 dilim ekmeğin kişinin yemek ve uyku ihtiyacını kaliteli bir şekilde karşılamayacağı açıktır veya tam tersi şekilde ihtiyacımızdan fazla yemek yemek ya da tüm gün uyumak da günlük işlevselliğimizi olumsuz yönde etkileyebilir. Yemek ve uyku ihtiyaçlarımızın yeterli olup olmadığını vücudumuzdan aldığımız sinyallerden anlayabiliyorken; başarı ihtiyacımızın karşılanıp karşılanmadığını anlayabilmemiz için yaptıklarımızdan sonra doyum hissini yaşıyor olmamız beklenir. Hissedeceğimiz doyum hem bir tamamlanmışlık hem de bir memnuniyet sağlayacaktır.
“Başarılı olmak” deyince hepimizin aklında farklı şeyler canlanabilir; bu kimimiz için derslerde başarılı olmak, önemli sınavlarda istediğimiz puanları almak; kimimiz için terfi almak, daha üst pozisyonlarda görev alabilmek; kimimiz için herkesin beğenebileceği bir sanat eseri ortaya koyabilmek, atletizm yarışmasında birinci olmak; kimimiz için çocuklarının beğendikleri yemekleri yapabilmek ya da ektiği tohumlardan istediği ürünlerin çıkışını görebilmek ve daha niceleri olabilir. Diğer taraftan “başarılı olmak” deyince bazılarımızın aklından ise “bu hayatta ne kadar başarısız oldukları, ne yaparlarsa yapsınlar asla ve asla tam anlamıyla istedikleri başarıya ulaşamayacakları” gibi şeyler geçer. Peki, nasıl bazı kişiler istediklerini elde edince; kendilerini başarılı hissedip, memnun olurken; bazıları ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü başarılı hissedememekte, mükemmele ulaşmadıkça tatmin olamamakta, başarılarının keyfini çıkaramamakta ya da başarısız olma ihtimalleri olan tüm alanlardan tamamen uzak durmaktadırlar?
Bu durumu açıklayabilecek tek faktör bu olmamakla birlikte şunu söyleyebiliriz ki; başarılı olma konusunda kendimizi nasıl hissedersek hissedelim; bu kavrama yüklediğimiz anlamlar yaşamımızı etkilemektedir. Burada anlamdan kastettiğimiz şey başarılı olmak iyidir, kötüdür gibi sıfatlar değil daha çok benliğimizle ilgili nasıl bir anlama sahip olduğudur. Bebeklikten itibaren bizi yetiştiren kişiler tarafından birçok bilgi ediniriz ve bu bilgiler kendimizi, ilişkilerimizi ve yaşamımızı anlamlandırmada bize yol gösterici olur. İlkokul hatta anaokulu döneminden itibaren ailemizden ve öğretmenlerimizden gelen “başarı” ile ilgili bilgiler zihnimize kazınmaya başlar ve çocuk olduğumuz için de bu bilgileri olduğu gibi sorgulamadan doğru kabul ederiz. Örnek verecek olursak yaşadığımız başarı ve başarısızlıklarla bizi olduğumuz gibi kabul eden ve diğer kişilerle karşılaştırmadan kendi potansiyelimizi ortaya çıkartmamız için destekleyen ebeveyn ve öğretmenlerimiz varsa; yaptığımız ve yapamadığımız şeyler bizim için bir yarış olmaktan çok kendimizi keşfetme yolunda birer deneyim olur ve değerimizi bu yolla ölçmeyiz. Tam tersi bir şekilde ne kadar bizim iyiliğimizi düşünerek yapıyor olsalar da bazen anne babalar ve öğretmenler “başarılı” olmaya yönelik bakış açılarını bize aktarırken; nasıl hissedebileceğimizi göz ardı edebilirler. Mesela; “düşük not alman beni çok üzüyor”, “eğer bu yarışmada başarılı olursan herkes seni çok sever”, “sen bir şeyi beceremiyorsun, bak başarılı arkadaşlarından örnek al”; “aklın yok mu senin niye anlamıyorsun sana anlatılanları” gibi bir bakış açısı ile büyüyen çocuk “başarılı olmam gerekir ki sevileyim; kendimi kanıtlamazsam kabul edilmem; akıllı olduğumu herkese göstermeliyim” gibi sevilme, takdir edilme gibi ihtiyaçlarını sadece başarılı olduğu zaman karşılayacağına inanan bir yetişkin haline gelebilir. Dolayısıyla bu yetişkin başarı elde etse bile memnun olamaz, doyum hissi yaşayamaz çünkü ne kadar başarı elde etse de bir türlü diğer ihtiyaçları gerçek anlamda karşılanmamaktadır. Ancak ihtiyaçları karşılanmasa da tanıdık gelen bu yolu kullanmaya devam eder.
Yazının başında belirttiğimiz gibi yemek ve uyku ihtiyacımızın karşılanıp/karşılanmadığını nasıl vücudumuzdaki sinyallerden anlıyorsak; başarı ihtiyacımızın karşılanma yolunun uygun olup olmadığına ilişkin de sinyaller vardır diyebiliriz. Bu ihtiyacın karşılandığını gösteren sinyaller; edindiğimiz unvanlar, aldığımız yüksek notlar, kazandığımız kupalar belirleyemez çünkü bu sinyallerin bir sonu yoktur, hep daha iyisi hep daha üstü vardır. Bu sebeple diyebiliriz ki günümüzde düştüğümüz en büyük tuzak; başarılı olduğumuzu anlamanın yolunu bir unvan ya da bir sayı; ya da ne kadar çok şey bildiğimiz ile belirlememizdir. Başarı ihtiyacımızın sağlıklı bir şekilde karşılandığını; yaşadığımız doyum hissinden, yaptığımız her neyse zaman zaman zorlansak bile keyifle yapıyor oluşumuzdan ve insanların yaptıklarımızı beğendiğinde takdir ediliyor olmamızın hoşumuza gitmesinden anlayabiliriz. Tam tersi olarak; yaptığımız iş objektif olarak bakıldığında başarı getirdiyse de biz hala kendimizi “tam olarak başarılı”; “tam olarak yeterli” hissetmeyerek hep bir eksiğimizi bulma peşindeysek; geçmiş başarıları önemsizleştirip sürekli daha başaramadığımız şeyleri düşünerek kendimizi suçluyorsak; hayatımızın odak noktasına işimizi ya da uğraşımızı koyduksak, vaktimizin çoğunda onunla ilgilenip hep daha iyi olduğumuzu herkese kanıtlamaya çalışıyorsak ya da tam tersi bir şekilde değerlendirilme ihtimalimiz olan her alandan “zaten ben başarılı olamam ki” diyerek hata yapmamak için kaçınıyorsak bu ihtiyacımızın sağılıklı bir şekilde karşılanmadığını anlayabiliriz. Çünkü bu şekilde davranan kişi; tüm enerjisini sadece bir noktada harcadığından diğer ihtiyaçlarından (olduğu gibi sevilme, ilişki kurma, dinlenme, keyifli vakit geçirme vs.) uzaklaşacak, böylelikle ne başarı ne de diğer ihtiyaçları tam karşılanmamış olacaktır. Oysa ki psikolojik açıdan sağlıklı kişi; tüm ihtiyaçlarının farkında olan, bu ihtiyaçları hem kendi hem de çevresel koşullara göre sıralayabilen, kendini olumlu ve olumsuz tüm özellikleri ile kabul eden, belki her konuda başarılı değil ama başarılı olduğu konuları iyi bilen ve elde ettiği başarıların keyfini çıkarabilen kişidir.
Tabi ki daha sağlıklı ve keyifli olabilmek adına başarılı olma yolunda yaptıklarımızı bir kenara bırakıp işimizden, derslerden, uğraşımızdan uzaklaşmamız gerekmez. Çünkü bu yaptıklarımızın bize doyum hissi yaşattığı, takdir ve beğeniye yol açarak kendimizi iyi hissettirdiği bir gerçektir. Ancak bazen farkında olmadan ya da farkında olsak da kendimizi durduramayarak aslında ihtiyaçlarımızın karşılanmadığı bir tablonun içinde kalırız. Sevindirici olan; bu tablonun içinde kalıp kalmamak bizim elimizdedir. Amacımız; ihtiyaçlarımızı tekrar gözden geçirmek, karşılanmayan varsa nasıl karşılanmadığını keşfederek, karşılamak için yeni yollar aramak olmalıdır.
1 Yorum