Koronavirüsü salgınından korunmak için kendimizi izole ederek, doğamıza aykırı hareket etmek zorunda kaldığımız günlerden geçiyoruz. Doç.Dr. Özden Bademci, Beden Psikoterapisi perspektifinden pandemi sürecini kolay geçirmemizi sağlayacak önerileri yazdı. Bizi biz yapan en önemli özelliğimiz sosyal olmamız iken, bugünlerde hayatta kalabilmek için tam tersi şekilde hareket etmemiz gerekiyor. Fiziksel mesafemizi koruyarak nasıl sosyalleşebiliriz?
Sinir bilim alanındaki gelişmeler yaşanan stres ve kaygının sadece düşünce ve davranışlarımızı değil, çok daha büyük oranda bedenimizi etkilediğini ortaya koymaktadır. Baş ağrısı, baş dönmesi, bedende boşluk ya da ağırlık hissi, titreme ya da bedeni hiç hissetmemek bedenin verdiği tepkiler arasındadır.
Beynimiz Kaygı Ve Strese Nasıl Tepki Verir?
Beyin duruma bağlı olarak tepki verir. Beynin fonksiyonları arasında hiyerarşik bir yapı vardır. İnsan beyni aşağıdan yukarıya üç katmandan oluşur: Sürüngen beyin, duygusal beyin, düşünen beyin yani kortekstir. Beynin önce alt katmanlarına iletilen bilgiler daha sonra üst katmanlarına iletilir. Söz gelimi, sakin bir ruh hali içindeysek içinde olduğumuz durumu, olup bitenleri düşünen beyin ile değerlendiririz.
Beynin düşünen, konuşan, gelecek için planlar yapan, kararlarlar alan kısmı olan korteks, stres, kaygı zamanlarında devre dışı kalır. Böyle zamanlarda veriler, sürüngen ve duygusal beyinden geçerek, kortekse erişemez.
Davranışlarımız ve düşüncelerimiz, akılcı beyin tarafından değil duygusal beyin tarafından idare edilir. Kaygılı olduğumuzda, dürtüsel, fevri tepkiler vermemiz, akılcı, sağduyulu olamamamız, iletilen mesajları alamamamız bu yüzdendir.
Stres altında kişi korku, panik tepkileri verebilir, durumu inkar edebilir ya da duyguları ile bağlarını kopararak hissizleşebilir. Kişi daha çok olumsuz haberlere yönelerek dikkatini sadece olumsuzluklara verebilir. Felaket beklentisi içine girebilir.
Böyle zamanlarda durumun geçici olduğunu düşünmeye çalışmak ve kendimize sık sık durumun geçici olduğunu hatırlatmak, pozitif düşünme çabası içinde olmak etkili olmaz. Müdahalenin duygusal beyine yönelik olması gerekir ki, bu da sadece beden odaklı terapötik müdahaleler ile mümkündür. İnsanların kendiliklerinden içgüdüsel olarak yoga, meditasyona yönelmeleri bu yüzdendir.
Tepkilerimizi Sadece Güncel Olaylar Mı Belirliyor?
Tepkilerimiz sadece bugünde yaşananlar ile bağlantılı değildir. Beynin nöral ağlarının gelişiminin büyük bölümü ilk yıllarda olur. Bu yıllardaki deneyimler beynin organizasyonunu aktif bir şekilde belirlediğinden bu dönem çok önemlidir. Travmatize olmuş kötü muamele görmüş olan bireylerin ileriki yaşamlarında karşılaştıkları olağanüstü durumlara verdikleri tepkiler bu yaşantılarından etkilenir. Stres sistemleri hassaslaşmıştır. Beyindeki korku merkezi amigdalaları kolaylıkla tetiklenir.
Bu kişiler stres, kaygı durumlarına disosiye olarak ya da aşırı uyarılarak tepki verebilirler. Verdikleri tepkiler sadece o dönemde yaşanan duruma yönelik değildir. Panik, korku odaklı yaşayanların tepkileri de panik korku odaklı olmaktadır. Yoğun stres, kaygı, deneyimin kendi içindeki ahengini bozarak parçalara ayırır. Kişi çok yoğun bedensel duyumsamalar ya da yoğun duygular içinde olabilir. Duygu ile anlam arasındaki bağ kopmuştur. Kişi merkezini kaybetmiştir.
Koronavirüs Salgını Doğamıza Aykırı Hareket Ederek Hayatta Kalmamızı Gerektiriyor !
Koronavirüsü (COVID-19) salgınından korunmak için kendimizi izole ederek, doğamıza aykırı hareket etmek zorunda kaldığımız günlerden geçiyoruz. Bizi biz yapan en önemli özelliğimiz sosyal olmamız iken, bugünlerde hayatta kalabilmek için tam tersi şekilde hareket etmemiz gerekiyor. Sinir sistemimiz ve diğer insanlarla etkileşim içinde olma ihtiyacımız açısından bu paradoksik bir durumdur.
Bizler duygularımızı diğer insanlarla ilişki içinde bağ kurarak düzenleriz. Ancak böyle kendimizi yatıştırabiliriz. Bir taraftan kendimizi koronavirüse karşı korumaya çalışırken diğer taraftan da sinir sistemimizin ihtiyaçlarını gözetmemiz gerekir. Bağ kurmak insanın temel içgüdülerindendir. Bize kendimizi güvende hissettiren, duygularımızı düzenlememize yardım eden, insanlarla bağ kurmak isteriz. Onlarla duygusal yakınlık içinde olma ihtiyacını duyarız. Belirsizliğin çokça hakim olduğu bugünlerde en fazla ihtiyacını duyduğumuz ve bize en iyi gelecek olan şey yakınlık hissettiğimiz insanlarla bağ kurmaktır.
Bu sayede kendimizi güvende hissederiz. Güven, tehlikenin olmaması hali değildir. Güven, bağ kurmaya kişin açık olması halidir. Tam da bu nedenle bugünlerde ihtiyacımız olan şey “sosyal mesafe” değil, “fiziksel mesafe”dir.
Fiziksel Mesafeyi Koruyarak Nasıl Sosyalleşebiliriz?
Görüntülü görüşme yapmak mesajlaşmaktan çok daha iyidir. İletişimde ses tonu, yüz ifadesi kişilerin duygularını düzenlemelerine yardım eder.
Bedenimizi, sinir sistemimizi izole ettiğimizde birbirimizden ayrı olduğumuzda savunmacı bir tutum içinde oluruz. Fizyolojik, duygusal ve davranışsal olarak birbirimiz üzerinde etkimiz vardır. Özellikle yüz yüze görüşemediğimiz bugünlerde başkalarına ulaşmanın, iletişim içinde olmanın yaratıcı yollarını bulmaya ihtiyacımız vardır. Söz gelimi, görüntülü görüşme yapmak mesajlaşmaktan çok daha iyidir. İletişimde ses tonu, yüz ifadesi kişilerin duygularını düzenlemelerine yardım eder. Nitekim, yüz ifadesi, ses tonu iletişimin içeriğinden daha önemli değildir. İçinde olduğumuz belirsizlik, olacakları öngörememekten ötürü kontrol hissini kaybetmemize kaygı, stres yaşamamıza neden olur.
Rutin oluşturma, kontrol hissi verir, günü öngörülebilir hale getirme, durumu tolore edilebilir kılar. Kişinin kaybettiği kontrol duygusunu yeniden kazanmasını sağlar. Bu sayede yalnızlık ve kaybolmuştuk duygusu azalır. Tekrarlayan, ritmik, sensorimotor aktiviteler, yoga, meditasyon stres, kaygı seviyesini azaltır. Bunları güne yaymak gerekir. Gün içinde bir kez yapmak yeterli değildir. Gün içinde belli bir düzen, rutin oluşturarak yapılması gerekir.
Uzun süre haber takibi yapmamalıyız. Uzun süre haber takibi yapmak bedenimizi hissizleştirir. Stres, kaygıyı arttırır. Kişiyi andan koparır.
Evde olduğumuz bu günlerde kesinlikle uzun süre haber takibi yapılmaması gerekir. Gün içinde sadece belirli zamanlarda ve belirli sürelerde haber takibi yapılması gerekir. Uzun süre haber takibi yapmak bedenimizi hissizleştirir. Stres, kaygıyı arttırır. Kişiyi andan koparır. Anda olamamak travma belirtileri arasındadır. Kaygı, stres ve belirsizlik ile başa çıkmada, kişinin “şimdi ve burada” olmaya ihtiyacı vardır. Bunu ancak bedeninin verdiği tepkilerin farkında olarak yapabilir.
İletişim kurduğumuzda sadece konuşmanın içeriğine değil bize hissettirdiklerine, bedenimizde olup bitenlere ve bedenimizdeki etkilerine odaklanmak hem kendimizle hem de iletişim kurduğumuz kişi ile bağ kurarak “şimdi” ve “burada’ hissetmemizi sağlar. Bağ kurduğumuzu hissetmemiz, birbirimiz ile uyumlanarak, birdirbirimiz ile senkronize olmamızı sağlar. Kendi bedensel duyumsamalarımızı fark etmek, karşımızdakinin bedensel duyumsamalarını da fark etmemize yardımcı olur. Bu sayede karşılıklı olarak birbirimizin duygularını düzenlememiz de mümkün olur.