Covid-19 sebebiyle içinde bulunduğumuz toplumdan fiziksel uzaklaşma durumu en mutlu ve en istikrarlı evlilikler için bile bir sorun olabilir. Hepimiz evlerimizde eşlerimiz ve çocuklarımızla haftanın yedi günü, günün 24 saati neredeyse ayrılmadan yaşıyoruz. İş ve özel hayatımız arasında denge kurmak zor hale gelirken, eşler arasındaki ilişki bu dengesizlikte zarar görmeye çok açık.
Lisanslı çift ve aile terapistleri ve klinik psikologlar koronavirüs pandemisi yüzünden evliliğinizin olumsuz etkilenmemesi adına bazı öneri ve bilgileri paylaşıyorlar.
Daha Açık İletişim Kurmaya Çalışın
Sağlıklı ilişkinin formülü: iyi bir iletişime sahip olmak! Bu durum normal zamanlarda da geçerliyken içinde bulunduğumuz koronavirüs zamanlardında daha da önem kazanıyor. İletişim herkes için aynı miktarda olmak zorunda değildir, bazı çiftler günün her anında iletişimde olmayı tercih ederken bazıları tek bir uzun konuşmada paylaşım yapmayı tercih edebilir.
Çift ve aile terapisti olan Michele Weiner-Davis’e göre, evde kalarak kendimizi koruduğumuz bu günlerde ne kadar çok iletişim kurulduğu değil, çiftlerin iletişim kurmaya gönüllü olmaları önem arz ediyor. Olaylara bakışlarımız farklılık gösterebilir, biri dünyanın sonunun geldiğini düşünürken diğeri olayların fazlaca abartıldığı düşüncesine sahip olabilir. İlişkiyi sağlıklı tutmak için yapılması gereken partnerimizin farklı görüşünü dinlemeyi öğrenmek, karşımızdakine kendisini anlatabilmesi için imkan sunmak ve birbirimizi anlamaya çalışmak.
Partnerinize ve Kendinize Alan Açın
Normal zamanda çoğu çift günün büyük bir kısmını ayrı yerlerde geçiriyor. Sabah işe gidiliyor ve neredeyse akşama kadar fiziksel olarak ayrı kalmış oluyorlar. Ancak bu günlerde şirketler çalışanlarını evden çalışmaya teşvik ettiğinden dolayı çiftler günlerinin tamamını, alışık olmadıkları bir şekilde, beraber geçirmeye başladılar.
Özellikle küçük evlerde yaşayan çiftler için bu durum her iki kişi için de kendilerine ait özel bir alanları olmadığı düşüncesine ve huzursuzluğa sebep olabilir. Bu nedenle de uzmanlar, evde mecburen birlikte olarak geçirilen bu süreçte, bireysel alanın ve yalnız geçirilen zamanın önemini vurguluyor.
Lisanslı çift ve aile terapisti Alev Ateş-Barlas, çiftlere duygularını nasıl daha rahat düzenleyebildiklerini fark edip ona göre alanlar oluşturmalarını tavsiye ediyor. Eğer duygularınızı düzenlemek için partnerinize ihtiyacınız varsa beraber zaman geçirin, ancak duygularla baş başa kalmak size daha rahat geliyorsa bunu partnerinizle paylaştıktan sonra kendinizle geçirebileceğiniz yalnız bir zaman ve alan oluşturun. Eğer partnerinizin kendi kendini daha rahat sakinleştirdiğini biliyorsanız, onun ihtiyacına saygı duyun ve duygusal alanına girmek için onu zorlamayın.
Başka bir deyişle, gergin durumları en sağlıklı şekilde atlatmak için sakinleşebileceğiniz, kendinizle kalabileceğiniz, kulaklık takıp ya da sessizlikte kalarak kendinizi zihinsel olarak etraftan uzaklaşabileceğiniz bir alan yaratın. Bazen tek ihtiyacınız olan kendinizle kalabildiğiniz beş dakikadır.
Kendinize Bir Rutin Belirleyin
Henüz kimse içinde bulunduğumuz duruma tam olarak alışmış değil. Her gün yeni gelişmelerle, yeni bir gerçeklikle karşı karşıya kalıyoruz.
Lisanslı çift ve aile terapisti Lee Miller, bu süreçte çiftlerin yeni rutinler oluşturmasının oldukça yararlı olduğunu belirtiyor. Yeni belirlenen rutinler günlük olarak değişen roller bile olabilir; hangi günlerde kimin yemek yapacağı, temizlik yapacağı gibi…
Normal hayatımızla neredeyse hiç benzerliği olmayan bu dönem boyunca, normal olarak tanımladığımız durumlarda da değişiklik yapmamız gerekebilir. Bir işi normal zamanda hep aynı partner yaparken şu an bunu dönüşümlü olarak yapmayı denemek daha sağlıklı olabilir. Çiftler bir zaman dilimi belirleyip, birbirlerinden bu süreçte ne beklediklerini, birbirleriyle ilgili kaygılarını ve yeni rutinin nasıl oluşturulacağını konuşmalılar.
Cinselliği Zorlamayın
Klinik psikolog ve cinsel terapist Britney Blair, koronavirüs zamanında cinsel isteğimizin azalmasının oldukça normal olduğunu, içinde bulunduğumuz stresli çevresel faktörlerin insanların %85’inde cinsel isteğin kaynağı olan libidonun aktive olmasına engel olabileceğini belirtiyor.
Eğer siz %15’lik kesimdeyseniz ve cinsel isteğinizde herhangi bir azalma olmadıysa, partnerinizin isteksizliği olabileceğini anlayıp bu duruma saygı duyun. Blair, özellikle bu dönemlerde “arzu uyuşmazlığı” yaşamanın doğal olduğunu, bu sorunun üstesinden ancak güvenli ve rahatlatıcı bir iletişim ortamı sağlanarak gelinebileceğini belirtiyor. Partnerinizi isteksizliğinden ya da isteğinden dolayı yargılamak ya da utandırmak iki tarafın da kendisini kötü hissetmesine neden olacaktır.
Şu an için ihtiyacımız olan belki de en son şey yeni bir stres faktörü…
Küçük Şeylere Odaklanın
Etrafımızda bizi bunaltabilecek onca sebep olması partnerimizle olan ilişkimizin de karmaşıklaşmasına sebep olabilir. Farklı uyaranlardan sürekli tetiklenmek yerine, derin bir nefes alıp küçük şeylere odaklanmaya çalışın, özellikle de eşinizle birlikte yapabildiğiniz şeylere. İş saatlerinin farklılığından dolayı beraber yemek yapamayan çiftler yemek yapmayı, beraber geçirdikleri vaktin çoğunu televizyon izleyerek geçiren çiftler sessiz bir ortam yaratıp konuşmanın verdiği mutluğu deneyimleyebilir.
Kısacası partnerinizle geçirdiğiniz bu zamanı “tıkılı kalmış”lık olarak değil, yeni şeyler ve daha önemlisi birbirinizi daha iyi deneyimleyebildiğiniz bir zaman olarak görebilirsiniz.
Gerekiyorsa Profesyonel Destek alın
Tüm bu önerilerin denenmesi iyi bir başlangıç olabilir. Fakat zor ve hassas durumlarla başa çıkmak ve daha kapsamlı yardım almak için uzman bir terapiste danışmak her zaman iyi bir fikirdir. Bazen sadece biriyle konuşmak bile büyük sorunları çözmek için tahmininizden daha başarılı olabilir.
Unutmayın ki çift ve aile terapistleri bir bilgisayar/telefon kadar uzağınızda ve online görüşmeler de yüz yüze görüşmeler kadar etkili…
Çeviren: Psikolog Ece Çağlak
Kaynak:
https://edition.cnn.com/2020/03/24/health/marriage-coronavirus-wellness/index.html