UTANGAÇLIK BİR HASTALIK MIDIR?
Son yıllarda merak edilen konulardan birisi utangaçlığın bir hastalık olup olmadığı; utangaçlığın sosyal kaygı veya sosyal fobiyle aynı şekilde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği. Bu konuda yapılan araştırmalara bakarak denilebilir ki aslında utangaçlık bir kişilik özelliği olarak görülmektedir ve doğuştan getirdiğimiz bazı eğilimlerle bazılarımız utangaçlığa yatkın olabilmekteyiz. Bu nedenle utangaçlığın bir pataloji olmadığını söyleyebiliriz. Öte yandan utangaçlık yaşayan kişiler çoğu zaman sosyal ortamlarda kaygı duyduğu için utangaçlığın sosyal kaygı olarak da değerlendirildiği göze çarpıyor. Bu noktada aslında iki kavramı aynı kefeye koymaktansa utangaçlığa sosyal ortamlarda kaygının eşlik ettiğini söylemek daha doğru olacaktır. Yapılan araştırmalara göre utangaçlık yasayan bir kişi, çoğu zaman sosyal ortamlara girdiginde rahatsız olabiliyor, vücudu terleme, kızarma gibi fiziksel tepkiler verebiliyor, bu kaygıyı azaltmak için o ortamdan uzaklaşma veya o ortama hiç katılmama yolunu seçebiliyor. Bunun yanında utangaçlığın olumlu yönlerinin olduğu da biliniyor. Örneğin utanma duygusu kişinin sosyal normlara uygun davranmak için bir araç niteliği görebiliyor. Bunun yanında alçakgönüllülük de bu kişilerin özellikleri arasında gösteriliyor. Dolayısıyla utangaçlığı kişiye özgü bir özellik olarak görmekte, ancak getirdiği kaygı yoğun olduğunda bundan haberdar olup bu konuda bazı becerileri geliştirmek ve kaygıyı azaltmaya yönelik çalışmalar yapmak faydalı olabilir. Yaşanan duygular ve kaçınma davranışları kişinin günlük yaşamını, performansını ve ilişkilerini olumsuz etkileyecek düzeye geldiğinde bunu önlemeye çalışmak için bir uzmandan yardım alınmasında fayda vardır. Uzman bu noktada önce kişinin yaşadığı sıkıntının nedenlerini ve türünü anlamaya çalışır, onun için en uygun müdahale planını çıkarır. Bazı insanlar çeşitli düşünce şekillerini değiştirmeye çalışarak, bazıları sosyal beceriler konusunda kendini geliştirerek, diğerleri ise daha fazla davranış değişikliği yaparak sorunlarının üstesinden gelebilir.
ERGENLİKTE DEPRESYON
Bilindiği gibi depresyon günümüzdeki en önemli ruhsal sorunlardan birisi. Dünyada çok fazla sayıda insanı etkileyen depresyon, ergenlik döneminde de yaygın olarak görülüyor. Ergenin mutsuzluk hali, bir şey yapmak istememesi, içine kapanması, yorgunluk hissi, yeme düzenindeki değişiklikler, motivasyon eksikliği, kendine karşı olumsuz duygular hissetmesi, yetersizlik hissi gibi pek çok şekilde kendini gösterebilen depresyon, uygun şekilde tedavi edilmediğinde yetişkinlikte de devam edebiliyor ve başka ruhsal sorunlara yol açabiliyor. Ancak burada kısa süreli üzüntü, içe kapanma, yalnızlık veya isteksizlik gibi durumları, depresif durumlardan ayırmak önemlidir. Bu nedenle ergenin gerçekten bir depresyon sorunu olup olmadığını anlamaya çalışmak, atılması gereken ilk adımdır. Ergenin, yaşadıklarını kendi başına halledememesi ve duygu durumunun uzun sürmesi, bir uzmanın yardımına ihtiyacı olduğuna dair bilgi verebilir. Bu dönemde ona anlayış göstermek ve baskı kurarak ekstra stres faktörleri yüklememek önemlidir. Uzman, ergenin yaşantısını en iyi şekilde anlamaya çalışarak onun için uygun müdahale programını çıkartacaktır. Genelde depresyon tedavisinde psikoterapi ve gerekirse bir psikiyatristin önerisi doğrultusunda ilaç desteği kullanılmaktadır. Bazı durumlarda ise tek bir yöntem önerilebilir. Depresyonun özellikle ergenlikte kendiliğinden ortadan kaybolmasını beklemek çok doğru bir yaklaşım olmayabilir. Çünkü ergenin bu tarz bir durumla kendi kendine nasıl başa çıkacağını bilmesinin zor olması yanında, depresyon genelde etkili ve dikkatli bir psikoterapi süreci ile en iyi şekilde atlatılmaktadır. Dolayısıyla “nasıl olsa geçer” şeklinde olaya yaklaşmak, daha olumsuz sonuçlara yol açma riski taşır.