Melis Çetinçelik
En genel anlamıyla empati, kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyup onun hissettiklerini, duygu ve düşüncelerini anlayabilme, olaylara onunla aynı pencereden bakabilme yetisidir. Bunu yapabilmek için, karşımızdaki insanın duygu ve düşüncelerini içselleştirebilmemiz gerekir. Bu haliyle, duygusal ve sosyal zekanın da önemli bir göstergesidir. Empati, yeni doğmuş bir bebekte bile, en temel haliyle de olsa bulunan bir olgudur; bebeğin diğer bebeklerin ağlama sesine tepki olarak ağlamaya başlaması refleksiftir ve aynı zamanda bir empati göstergesidir. Bebeklikten çocukluğa geçişte sosyal ve bilişsel kapasitelerimiz de artar ve sosyal ilişkilerimiz geliştikçe empati kurmakta daha da başarılı bireyler haline geliriz. Bu da sosyal ilişkilerimizin kalitesini arttırır ve devamlılığını sağlar.
Empatinin, çoğu psikolojik veya sosyal algı gibi, belli bir seviyesi olması gerektiğine inanılır. Kişiden kişiye bu seviye değişebilir, fakat aşırı uçlar kişinin fazla duygusal olmasına veya duyarsız olmasına neden olur. Empati yeteneği fazla gelişmiş kişiler, olaylar karşısında çok duygusallaşır ve başkasının acısından çok fazla etkilenirler. Bu kötü bir özellik olmasa da olaylara takılıp kalmalarına ve kendilerine doğrudan bir etkisi olmayan olaylara bile aşırı tepki vermelerine neden olup hayatlarını güçleştirebilir. Az empati kuran kişilerse olaylara başkasının açısından bakmakta güçlük çektikleri için, kendi doğrularını değişmez ve kesin kabul eder, bu yüzden de sert ve kuralcı görünebilirler. Başkasının üzüntüsüne veya sevincine karşı duyarsız olabilirler. Bu da sosyal ilişkilerini yıpratabilir, diğer insanlardan sık sık “beni anlamıyorsun” sözünü duymalarına neden olabilir.
Belki de empatiyle ilgili söylenebilecek en kısa ve öz cümle, bir kızılderili atasözüdür: “Beni yargılamadan önce, benim makosenlerimle dolaşmalısın!”.